Dinler üzerine kafa patlattığım ve doğduğum coğrafyanın dini olan İslamiyet’e karşı ön yargılarıma savaş açtığım zamanları hatırlıyorum. Belki de Alevi kökenli bir ailede doğmama borçluyum bu konulara ilgimi. Tamamen olmasa da çok şey borçlu olduğum kesin.
Daha küçük bir çocukken annemin bana ‘’Sakın başkalarına Alevi olduğumuzu söyleme!’’ nasihatlarıyla tanıştım. O zamanlar bunu anlamakta çok güçlük çekiyordum. Büyüyünce aslında onun da kendine göre haklı olduğunu anlayabildim ama bende bir kere kafa karışıklığına neden olmuştu. İyi ki de olmuş.
O zamanlar birine bir şeyin söylenmemesi için ayıp ya da kötü olması gerektiğini biliyordum. Peki biz Alevi isek ve bunu birilerinden saklamak zorundaysak bu nasıl bir şeydi? İnsanlar bilmediğinde iyiydi ama ya bilirlerse? O zaman ne olacaktı? Biz ne yapıyorduk ki? Ya da ne yapmıştık?
Baktığımda anormal bir durumumuz yoktu. Babam namazını kılan, orucunu tutan, hatta çevremizdeki bir çok Müslüman yaşayan insana göre Kuran-ı Kerim-i daha sık okuyan biriydi. Peki bizi ayıran şey neydi diğerlerinden?
Babamın din kitaplarıyla dolu geniş bir kütüphanesi vardı. 9 yaşında elime aldığım ilk dini kitapta Alevilik üzerineydi. Hiç unutmam beyaz kabı, üzerinde çapraz siyah harflerle yazan Alevilik başlığı ve yazının üzerinde de kırmızı bir bant. Sonradan onun bir sembol olduğunu öğrendim. Meşhur Kızıl Baş söylemine bir gönderme.
Ben kitabı karıştırmaya başladım, o zaman ki aklımla bana çıkan sonuç, mezhep ayrımlarının şu an’da ki siyasi partiler gibi olduğuydu. Evet ayrılmıştık. Herkese göre karşısındaki haksızdı ve en mübarek sayılan kendisiydi. Kimse birbirini anlamaya çalışmıyor sadece bu gezegende gücü ellerine almak istiyorlardı. Bizden miydi? Değil miydi? Hepsinin özünde de Mutlak Güç Yaratan’dı ama belli ki baştan birileri birilerinin kafasını çok karıştırmıştı ve iş içinden çıkılmaz bir hal almıştı.
Gel zaman git zaman benim dine karşı ilgim hiç azalmadı. Varoluşa dair hep bir soru işaretleri varken birde şu kutsal metinler ne diyor diye baktım. Tabi en sona topraklarımızın Kutsal Metni Kuran-ı Kerim kaldı. En çokta ona ön yargılıydım. Söylenenle yapılanları ya da yaşananları gördükçe olamaz bu diyordum. İster istemez de içimde bir öfke, nefret beliriyordu. Şimdilerde ise sakinim. Her şeyi yeniden OKU’maya başlayınca sistemin de kusursuz bir şekilde ilerlediğini gördüm.
Evet her şey olması gerektiği gibi kitabına uygun oluyor ama biz OKUyamıyoruz. Bakıyoruz, görmüyoruz, duyuyoruz ama işitmiyoruz. Kendi gücümüzü unutmuş, gerçek ilahı unutturan sahte ilahlarımızla boğuşur olmuşuz.
Konunun özüne gelecek olursak aslında Şeytan’la savaşımızı veriyoruz (Adına negatif enerji dediğimde kulağa daha basit geldiğini fark ettim ve artık konunun ciddiyetini kendime de hatırlatma olsun diye Şeytan kelimesini kullanıyorum). Hem de hiç farkında olmadan. Unutturulan dünya gezegeninin gerçeği. Şeytan o kadar bilge ve bilgili ki bizi iliklerimize kadar tanıyor. Nasıl oynayacağını, hangi hamleleri yapacağını çok iyi biliyor.
İşte sınav dediğinde burada başlıyor. Kuran okumaya başladığım ilk zamanlarda dikkatimi çeken ilk şey, bize seslenirken sürekli ‘’Ey Akıl sahipleri’’ diye seslenmesiydi. Dinlerin evrimini, insanlığın evrimini düşündükçe bundan daha iyi bir sesleniş tarzı olamaz diye düşünüyorum. Alt metinde; Ey insanoğlu sana bunca zamandır göndereceğimizi gönderdik, göstereceğimizi gösterdik! Artık aklını kullanma vakti geldi, bu da sana son uyarıdır! Bilgisini anlıyorum.
O zaman farklı bir bakışla yeniden bakmak gerekiyor buralara. Demek ki benim önce, insan hakkında, gezegen hakkında, yeryüzündeki dinler hakkında az buçuk bilgimin olması gerekiyor ki metni OKUyabileyim.
Bunları bilmeden kitabımı okumaya başlarsam kafam karışır, idrak edemem, sisteminin matematiği çöker. 3 sezonluk bir dizinin sadece son bölümünü izleyip bütün diziye hakim olabilmeyi beklemek!? Biraz da ne bileyim :/ benim aklım almıyor. Alan varsa helal olsun.
Bu konu hakkında sayfalar dolusu şey yazılabilir ama demem o ki, OKUyalım arkadaşlar, öğrenelim, her tür bilgiye açık olalım. Kabul edelim demiyorum. Ön yargısız tarafsız bir yerden bakmayı deneyelim. Neden ilk vahiy OKU hiç düşündünüz mü? Bu gezegende bir sürü dil, bir sürü alfabe var. Bir yerlerde bir şey yolunda gitmiyorsa dilini değiştirip başka bir dil öğrenmeniz gerekiyor olabilir. Başka bir şekilde bakma, başka bir şekilde görme, başka bir şekilde duymak, başka bir şekilde işitmek!
İçimizde yaratıcıya ait parça alarm veriyor. Bir an önce o parçanın çığlığını duyup varoluşumuzu farklı yollarla anlayabilmek, bağ kurabilmek burayı cennet yapmanın anahtarı. Yoksa bize kurgulanan bu gezegende kendi pisliğimizde boğulacağız.
Ey Akıl Sahibi! OKU