Hastaneye yattığım da ilk üç gün çok kötüydüm. Moralim çok bozulmuştu. Tam iyileşiyorum derken her şey yeniden başlamıştı. O kadar yorulmuştum ki! Üçüncü günün sonunda bir dakika dedim yaa, sen bana bir şey anlatmak istiyorsun? Hayatımda ilk kez böyle bir soru sordum. Görünmez bir şeye, boşluğa, evrene, Allah’a adına ne derseniz deyin. Ve hayatımda yaptığım en doğru hareketlerden biri oldu:)
Soruyu boşluğa sorunca cevabını da haliyle ben düşünmeye başladım. Son bir aylık yaşam ve duygu şeklime baktım. Evet sorun oradaydı. Ben yine eski Zeynep olmaya başlıyordum. O kadar acı çekmiştim, sözde kendimce dersler çıkartmıştım, yanılmışım. Asıl konuyu atlamışım. Bana hayatım tekrardan hediye olarak verilmişti ve ben hediyeye ihanet ediyordum. Kendi varoluşumu, iç huzurumu ikinci plana atmıştım. Sistemde kendime yaptığım ihaneti kabul etmiyordu artık. Hakkım dolmuştu sanırım. O gün hastanede bir söz verdim kendime;- Ne olursa olsun kendime ihanet etmeyecektim. Kendi kul hakkıma girmeyecektim ve GÜVENMEYİ öğrenecektim.
Bugüne kadar gelen yolculuk işte bu şekilde başladı. Ben soruları o günden sonra boşluğa soruyorum. Cevaplarını kendim analiz etmeye çalışıp, insanlardan, kitaplardan, bütün dünyaya yansımamdan yardım alıyorum. Ömrümün sonuna kadar bu şekilde devam edecek biliyorum. Bu çok uzun bir yol, kendimizi bulabilme ve keşfetme yolculuğu, hiçte kolay değil. Kendi gerçeklerinizle yüzleşmek, bütün duygu, düşünce ve eylemlerinizin sorumluluğunu alabilmek gerçekten yürek istiyor. Bir kez bunu başarıp iç huzuru yakaladığınızda da artık bundan vazgeçemiyorsunuz.
Ben bu kararı verdikten sonra boşluk benim için bir şeyler yapmaya başladı. Herkes gibi benimde yıllardır İstanbul’dan kaçıp bir sahil kasabasında yaşama hayalim vardı. Ben sözü verdim, boşluk beni Assos’a attı 🙂 sanki o da benden bir hareket bekliyormuş gibi. Al dedi, sen burada bir güzel gökyüzüyle, denizle baş başa kal. İyice düşün, ölç, tart. Sen bana soru sorarak bir şans verdin bende sana bir şans veriyorum:) Buna vesile olan güzel insanlarda vardı tabi, her şey damdan düşer gibi olmadı. O yolculukta kıymetli tekamül arkadaşları edindim. Başka bir zihin kalıbının olduğunu, başka bir hayat tarzının da mümkün olduğunu gördüm ve deneyimledim. Gerçekten ihtiyacımız olan her şey bize geliyordu, yeter ki biz görmesini bilelim.
Üç ay boyunca her akşam yıldızlarla beraberdim. Kendime yaptığım en güzel iyilik güneşi her akşam batırmak ve ardından o eşsiz gökyüzünü seyretmekti. Hayatımın her karesini düşünüyordum. Bir sürü şey yaşanmıştı ve artık yeni bir sayfa açılıyordu. Bunu hissediyordum ama ne olacak hiç bilmiyordum. Bilmemenin de tadını çıkarıyordum kendime verdiğim sözü unutmadan.
Biüstkat kanalının adı da orada doğdu. Bir gün yine kumsalda gökyüzüne bakarken, bir dakika dedim, sen hep aşağıdan yukarıya bakıyorsun. Birde gördüğün en uzak yıldızda imgele kendini ve bir de oradan kendine bakmayı dene. Denedim. Kendimi bulamadım. Kum tanesi bile değildim. Ama bu gezegende her şeydim. Kendime ve insanlara bakışım değişmeye başladı. Yaşadığım olaylara, girdiğim duygu durumlarına, aklınıza gelebilecek her şeye karşı eski düşüncelerim bir bir yıkılıyordu. Çokta iyi oluyordu. Doğayla vakit geçirmek, doğayı gözlemlemek, hissetmek!! Bence hepimizin en çok ihtiyacı olan şey. Biz oraya aidiz. Bu kadar beton içinde bir canlı olduğumuzu hatırlamak, dengemizi koruyabilmek, varlığımızı fark edebilmek hiç kolay değil! İşte boşluğun bana verdiği en güzel hediyeydi bu.
Her gün kendimi temize çekiyordum. Düşünüyordum. Düşünüyordum. Düşünüyordum.
Bir akşam yine sahilde yıldızları seyrederken telefonuma bir arkadaşımdan kitap sayfaları gelmeye başladı. 26/8 varlık yolu diyordu. Başladım okumaya. Her satırında sanki benden bahsediyordu. Zamanlama o kadar iyi denk gelmişti ki! Afalladım. Konu çok ciddi Zeynep dedim, sen çadırına git ve bu yazıyı tekrar oku! Üst üste beş defa okuduğumu hatırlıyorum. Ertesi gün kitabın Numeroloji ile ilgili olduğunu öğrendim ve bu bilgilerin peşine düştüm. Bilgi o kadar farklı bir kanaldan gelmişti ki, çok yabancıydım konuya ve nasıl bu kadar beni anlatabilir diye düşünüyordum. Başka bir zaman olsa gelen bilgilere şans vermeyebilirdim ama benim için zamanlaması harikaydı.
Ertesi gün kitabın yazarını Facebook’tan bulup mesaj attım. O ara kontrollerim için İstanbul’a gelmem gerekiyordu. Bir hafta kalıp Assos’a geri dönecektim. O arada da danışmanlık alacaktım. Mesajda kitabın tesadüfen elime geçtiğini, çok etkilendiğimi ve kendisinden danışmanlık istediğimi yazmıştım. O arada ben İstanbul’a geldim işlerimi hallettim ve geri döndüm. Hala mesaja cevap yoktu.
Bir gün Facebook’ta 9 döngüsüyle ilgili bir uyarı yazısı paylaşmıştı hoca, -yarın ne yaparsanız yapın pozitifte kalın diyordu. Neye inanıyorsanız onu yapın ama mutlaka pozitifte kalın! Ben bunu okuyunca çevremdeki herkese,- yarın kendimizi düşürmüyoruz arkadaşlar, ne yaparsak yapalım pozitifte kalıyoruz diye uyarılarda bulunuyordum:) Bir şeye tutunmak, inanmak istiyordum.
Ertesi gün uyandık. Aylardır orada kalıyordum ve hiç bu kadar basık bir hava görmemiştim. İnsanların hepsi solundan kalkmış gibiydi. Allah’ım neler oluyor dedim ama kendime sürekli pozitifte kalmam gerektiğini hatırlattım. Cansın ve Neşe’yi de sürekli uyarıyordum. Bugün iyi olmamız lazım diye. Ama ne olduysa oldu ve ben herkesi o gün negatife tek tek düşerken gördüm. Olmayacak şeyler oluyordu ve bir şekilde herkesin enerjisi düşmüştü. Kendimi o kadar yalnız hissettim ki! Gün batımında sahile inip kendime bir sigara sardım. Gökyüzüne bakarken hıçkıra hıçkıra ağladığımı hatırlıyordum. Allah’ım dedim görüyorsun ben elimden geleni yapmaya çalışıyorum ama bu gezegende her şey çok zor! Lütfen bana tutunacak bir dal, bir ışık! ve telefonuma o an hocadan cevap geldi.
Ben daha çok ağlamaya başladım. Boşluk yine soruma tam zamanında bir cevap vermişti. Tekrardan umutlandım, bunu bir işaret olarak aldım. Enerjim bir yenilenmişti sanki, sen yine de vazgeçme diyordu boşluk;)
Ertesi gün hocayla telefonda görüştük ve İstanbul’a geldiğimde kendisinden danışmanlık almak istediğimi söyledim. İki ay sonra İstanbul’a ansızın bir kararla gelecektim ve yol o zaman daha bir belirmeye başlayacaktı.
Hastaneye son yatışımdan itibaren yolum belli olmuştu. Niyetimden emin olacaktım, kendime ihanet etmeyecektim ve işaretleri takip edecektim. Hala yolum bu şekilde ilerliyor. Her seferinde de öğreti bana ihtiyacım olan, anlayabileceğim şekilde geliyor. Şükürler olsun…
Diyeceğim o ki, bilgilere ön yargılı, olur mu canım öyle saçma şey demeden, tarafsız bir yerden bakmaya çalışmanız. Ulen bir haklılık payı olabilir mi acaba diye sormamız. İnanın bu çok kıymetli! Belki sizin de sorularınızın cevapları oralarda bir yerde…
İnsan bir kere o son noktanın geldiğini hissettiğinde, hayatın ölüm gerçeğiyle yüzleştiğinde soruları da kendisi de ister istemez değişiyormuş. Bu nasıl anlatılır bilmiyorum, burada kelimelere az da olsa dökmeye çalışıp kendi hikayemin ışık olmasını diliyorum…
Kendimize her an yeni bir şans verebilmemiz dileğiyle,