Selam ziyaretçi!
Bugün biraz astrolojiden bahsedesim var.
Astrolojiye dair İlk ‘WoW’ anım Jan Spiller ‘in Ruhsal Astroloji kitabında kuzey ay düğümümü okuduğumda olmuştu. (Jan ismi Yan diye telaffuz ediliyormuş bu arada).
Bazen bir koku duyarsınız ve sizi çocukluğunuzda bir yere götürür. Aynı koku başkası için hiçbir şey ifade etmez. Ay düğümümü tıpkı bu hisle okuduğumu hatırlıyorum. O zamandan beri ara ara açar okurum; hatırlamak için. Bir insan evladı nasıl bu kadarını bilebilir hala anlamış değilim. Bunu anlama merakı astrolojiyle ilgilenme nedenlerimden biri.
Benzer bir durumu dün Jeanne Avery’nin Yükselen Burç kitabını okurken yaşadım. Kitapta düne kadar sadece bana özel olduğunu sandığım o kadar şablon vardı ki aslan egom bir incinmedi değil. Süprizzz: o kadar da özel değilmişim.
Tabi ki anlatılanlar kelimesi kelimesine uymuyor, uyması da saçma olurdu. İşte burayı da her insanın ve dolayısıyla haritanın biricikliğine bağlıyorum. Ne kadar benzer ve ne kadar farklı olduğumuzu bir defa daha hatırlıyorum.
Hayatımın özellikle ikinci yarısı bu içinden geçerken fark etmediğim kavrayışlarla dolu. Kimisi sezer, kimisinin hayatı büyük olaylarla doludur. Kimisi de bir anda “Bilir”. Belki bu da size tanıdık gelmiştir. İşte tam bu noktada “O zaman bir haritanıza bakın, baktırın” dememek için kendimi zor tutuyorum.
Yogaya ilk başladığımda da aynen böyle olmuştu. Yoga bana o kadar iyi gelmişti ki herkes yoga yapmalıydı; çünkü kurtuluş buydu. Sevgilimin 2017 de herkesi bitcoine sokma çabası geliyor aklıma bunun düşündüğümde. Heyecanlanmayın hemen; tabi ki yoga beni batırmadı. Sadece kendine yatırımın da bir sürü farklı yolu olduğunu anladım.
İşte sevgili ziyaretçi düşünceler böyle oradan buraya gelirken insan neyi biliyorum ki yazayım diyor değil mi? Ya da ben diyorum bunu. Belki de İkizler,12. Evimdeki Chiron diyor.Ya da belki Aslan’daki güneş eleştirilmemek için böyle dedirtiyor. Ama bir taraftan da “Yaz” diyenler var. Sevdiklerim, haritama bakan güvendiğim astrologlar, kendimi anlamaya çalıştığım kitaplar, Ursula Le Guin ve belki de en önemlisi içimden biri. Hatta annem bile geçenlerde ‘Evet, sen küçükken yazardın’ dedi. Bunun şaşkınlığını anlatmak başka bir yazının hatta bir otobiyografinin konusu, geçiyorum.
Her gün sorduğum sorular, her gün ettiğim aynı dualar var. Bazen-çoğunlukla araba kullanırken- ikisinin de cevabını aldığımı hatırlıyorum. İşte o anda içime Asos’da güne değil mora batan güneşi gördüğüm andaki his misafir oluyor. Ziyaretin de kısası değil kısas’ı makbulmüş ama gidiyor misafir. Sanırım mübarek, aşmış, nirvanaya ulaşmış -artık ne derseniz-“O” insanlar işte o hissi tutabiliyor. İşte tam burada ‘Ben kim köpek?’ demek istiyorum.
Ama yılmıyorum, tadını alınca bırakmak ne mümkün. “Şükür” diyorum; “Çok şükür.”
Kod Adı: Şükür. Yaz bunu ziyaretçi. Bu anları sıkça hatırlamak için mi şükredin diyorlar dersin?
Neyse. Dün yazma eyleminin düşüncelerimi düzenlemeye yardım edebileceğini okudum, bugün bunu denemek istedim. İşe yarıyor sanki. Bunu okuyorsan seni de kobay yerine koydum, hakkını helal et.
Şu şarkıyla veda edeyim; keza ‘What is there to know?’ ki.