Tüketmek : Kullanarak, harcayarak yok etmek, bitirmek, *yoğaltmak. TDK.
Öyle geniş bir fiil ki “tüketmek”. Soyut ve somut varolan her şey bu fiilden nasibini almıştır dostlar. Her canlı hatta cansız varlıklar bile tüketir. Kainatta ki her şey tüketici…Güneş te… Zaman da…
Bu yazıda kalemim döndüğü kadar sizlere, sonsuzluğun içinde mavi-yeşil bir zerrecik olan yuvamızı, dünyamızı dolayısıyla kendimizi nasıl tükettiğimizi anlatmaya çalışacağım. Elbette bunlar benim hislerim ve fikirlerim. Mutlak doğrunun verdiği ilhama ve yazdırana şükürler olsun.
Tüketmek ile ilgili Oskar ödül töreni tertiplesek kategoriler nasıl olurdu? En iyi tüketen, en hızlı tüketen, en iyi erkek tüketen, en iyi kadın tüketen, en iyi tükettiğini zanneden, en iyi yediği kaba ..ıçan… diye uzar giderdi sanıyorum. Tüketmek, tüketmek, tüketmek…
Burada tüm ödülleri toplayacak varlığı hepimiz tahmin ettik değil mi?
Evet biz… En çok biz… Hepsi bizim… Hepsi biziz…
Kendimize insan deriz.
Misafiri olduğumuz dünyada, kendimizden olmayan canlı, cansız ne varsa tüketiriz. Bundan haz alanlarımız dahi vardır.Zevkine de tüketiriz, sefasına da tüketiriz…Tüketiriz de tüketiriz… Üretirken bile tüketiriz ! Canım abartma sende herhalde üretirken tüketmek gerekiyor. Evet gerekiyor fakat israf etmeden, kırmadan, bozmadan, delmeden, yok etmeden, ihtiyacımız kadarını … Bu konuda sizinle hemfikirsek, sonuna kadar sıkılmadan okuyacağınıza hatta belki yorum bölümünde bu yazıya katkı sağlayabileceğinize dair hislerim var.
Sadece canlıları ele alacak olursak, bitkilerin, ağaçların zaten beyni yok (?). Balıklar mesela öldüklerini hissedemeyecek kadar unutkan ve küçük beyinli değil mi(?). Kalan bir çoğundan gramaj olarak ağır bir beynimiz var. Onlardan zekiyiz(?). Bizden daha ağır beyinlilerde var filler gibi…Ama biz onlardan da zekiyiz(?)
Yoksa…Zeki değil de korkak ve kibirli miyiz sadece? Ya da sadece zeki olmak yetmiyor mu? Sahip olduğumuz aklı kullanmak değil midir bizi insan yapan?
Seksi bile tükettik. Üredik kontrolsüzce. Enerji kaynaklarımız yetmedi tabii nüfusumuza. Nükleer enerjiyi bulduk zekamızla eyvallah da atom bombasını icat etmek nedir be kardeşim? Şeytanda zeki hem de en zekimiz…Bırak görevini yapsın diyeceğim ama ona bile neredeyse bir şey bırakmıyoruz. Kendimizi alkışlatıyoruz sadece. Ki günümüzün (temel) ihtiyaçlarından biri de “like” lanmak değil mi? Şeytan bile “like” lasın bizi. Çoğumuzun hoşuna gider, inanırım.
Yaratıcı neden bize akıl vermiş? Biz ne yapmışız?
Sorun burada başlıyor bence. Kendimizi dünyanın tek sahibi zannetmişiz en başta. Pekiyi bu değil midir özgürlüğü sınırlayan? Sahip olmak! Ünlü filozof Platon M.Ö. 300 lerde bu aydınlanmayı yaşamış olacak ki “ Özgürlük her şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır” demiş. Demiş demesine de kaçımız bu tekamülü anlamış, inceliği fark edebilmiş? Kendi yarattığımız dünyanın tutsaklarıyız. Bu nasıl bir yanılsamadır dostlar? Evet sistem bizi buna zorluyor değil mi? Sistemi kim kurdu pekiyi ? Lepistes balıkları mı?
Hep birlikte görüyor muyuz neler, nasıl değişiyor?
Hepimiz tek ve mutlak bütünün parçalarıyız. Bildiğimiz her şeyi unutup sadece bunu hatırlasak aslında yeter. İşler yaver giderse şu sıralar en çok 120 yıl kadar olana bitene şahit olup , göçüp gideceğiz buralardan. Bahsettiğimiz bu 120 yıl , istatistiksel olarak onun için de “bir ihtimal” olsa da, ortalama ömür süresinin hali hazırda kolera, tifo, sarı humma, HIV ve sıtma gibi hastalıklar ve bazı bölgelerinde hala süren savaş ve çatışmalar ile mücadele eden, en temel ama sadece şimdilik(!) ulaşılabilir olan ihtiyaç ve temizlik maddesi “su” ya uzak şekilde ancak 43 yıl yaşayabileceğini idrak etmiş bir Tanzanyalı için “hayal” bile değil maalesef bir “ütopya”. Evet onlar da 21. YY da yaşıyorlar, evet onlar da insan senin benim gibi…
Biraz da kedileri konuşalım mı?
Kediler de bizim gibi kibirli midir? Tüketmek onlar için acaba ne ifade ediyor? Hani hep nankör olduklarından bahsederiz ya. Onlar da bizim gibi dünyanın asıl sahibi zannediyorlar mıdır kendilerini? Biz insanlar onların kölesi yada eşyası mıyızdır? Özellikle evinde kedi besleyen okuyucular buna belki “evet” diyebilirler. Fakat işin doğası inanın öyle değil. İnsan dışındaki tüm canlılar sadece temel ihtiyaçlarının peşinde. Hiçbir kedinin yarının yiyeceğini bugünden istiflediğini gördünüz mü? Bilir çünkü rızkın kimden olduğunu, ihtiyacından fazlasının düşmez peşine. Bizler de biliyor muyuz bu bilgiyi? Elbette biliyoruz ama neden hep unutuyoruz?
Sivrisineklerden, Ginko Biloba ağaçlarına, karıncalardan, su yosunlarına, mavi balinalardan, maydonozlara kadar her canlı varlık sadece ve sadece temel ihtiyaçlarının peşinde. Güvenli bir yer,beslenmek ve nesillerini devam ettirmek. Peki biz neden timsah derisi çantaların, vaşak kürklerin, fildişi satranç takımlarının, ceviz ağacı mobilyaların peşindeyiz bu kadar? Neden kendi değerimizi bunlarla yaratmaya çalışıyoruz? İyi hissetmek için bunlara mı ihtiyacımız var? Çulda çaputta keramet aramak yerine, çıplak derimizin hemen altındaki her şeye haiz öze ne zaman inebileceğiz?
Öğretmen Çibo
Yaklaşık üç ay önce bir anne adayı, bir aydır da anne olan bir kediye yardımcı olmaya çalışıyorum. Adı Çibo. Daha önce ne evde ne bahçede düzenli gözlemleme şansım olmamıştı bu varlıkları. Sadece sokakta gördüklerime mama ve su desteği yapardım. Yaratan tekamül sürecimde bana yardımcı olacağını bilerek gönderdi bu anneyi bana…Bana bir şeyler mi anlatmak istiyordu yoksa? Nasıl doğurulur?, Nasıl temizlenir? Nasıl korunur? Nasıl öğretilir? Hepsine bir bir şahit oldum, oluyorum. Hem de yine bizlerin ne maksatla yaptığı meçhul kokarca-kedi kırması “ Honey Bear” cinsi bir kedi değil bunları bana öğreten. Hani laboratuarda üretmişiz ya okumuş kedidir. Hayır. Safkan sokak kedisi tüm bunları ve daha fazlasını bana öğreten. Hani çoğumuz tarafından tekmelenenlerden… Beş tanesi kendi yavrusu, iki tanesine süt annelik olmak üzere 7 yavruyu aktif süt gelen 5 memesiyle büyütüyor. Sabrını, dikkatini, koruyuculuğunu, şefkatini burada anlatmayacağım size. Kısa bir sürede tonlarca bilgi ve mesaj aldım ve hala alıyorum bu pis nankörden (!)
Şükürler olsun onu yaradana. Tam ihtiyacım olanı, tam ihtiyacım olan “an” da benimle karşılaştırana…
Kontrolsüz çoğalma ile bugün dünyamız da canlı olarak yaklaşık 3 milyar insan yaşaması gerekirken, 7.5 milyarı aşkın kardeşimiz ile birlikte tüketmeye, hatta tükettiğimizi zannederek tükenmeye devam ediyoruz.
İnsanlık; tarihinde bir çok doğal afetler atlatmış ( ki birçoğu yine insan tüketiminin sonucu doğanın verdiği tepkidir) , bir çok hastalıkla karşılaşmış, çoğunu yenmeyi başarmış. Bu dertler ona yetmemiş olacak ki, kendisine sınırlar çizmiş, birbirlerine isimler, lakaplar takmış, siz-biz olmuş ayrılmış, küsmüş, kinlenmiş, savaşmış, öldürmüş…
Muhakkak ilk zamanlar insan türleri içinde ve arasında kolonileşme, aileleşme gerekiyordu. Fakat o zamanlar insanların derdi göl manzaralı, pencereleri sedir ağacından havuzlu bir villa değildi ki. Temel ihtiyaçları karşılamadaki iş bölümünün elbette insanlığın gelişimine katkısı dokundu. İşin kötüsü insanoğlu/kızı o yıllarda bile kontrolsüz tüketimlere girişti. Ateşi buldu ve sadece ısınmak ve pişmiş gıda yemek için değil, avlanmak için de ormanları yakmaktan hiç çekinmedi. Fakat hunharca kullandığı doğa, gün geldi kendi için küçük ama onlar için büyük uyarılar çekti. Anlayanlar, ders alanlar yollarına devam etti. Anlayamayanlar tükendi… Tekamül o zamanlarda da farzdı.
Yakın tarihimize ve bu günlere dönelim…
Buraya kadar sadece “tüketmek” başlığı altında işlediğimiz kabahatleri yazarak tüketemeyeceğimizi anladıysak, bu gereksizliklerin bir çoğundan vazgeçerek en azından gelecek nesillere bir şans verebileceğimizi de idrak etmişizdir umuyorum. Diğer kabahatlerimizi bir başka başlığa saklayarak bu konuyu toparlamaya çalışacağım.
Her canı acıdığında olduğu gibi, evimiz, çatımız dünyadan /doğadan, esasında onun sahibinden küçük bir uyarı yedik yine. 2020 Yılbaşından bu güne insanlık olarak Covid-19 denilen bir virüs ile uğraşmaktayız. Bu virüste de yine parmağımız olduğu söyleniyor. Yok laboratuar da üretilmiş kaçmış, yok Çinli bir kardeşimiz yarasa çorbası içmiş ondan bulaşmış… Elbette diğer felaketler gibi bu da bizim yüzümüzden. Tavşanların yüzünden değil ya…
Hiçbir neden mühim değil, sonuca bakalım…
Mühim olan böbürlenip duran insan evladının topyekun boyutuna göre evreni sayılabilecek kadar küçük “mikroskobik” bir varlığa belki “şimdilik” belki de sonsuza kadar mağlup olması. Daha da mühim olanı eğer sağ çıkar ise bu işten, dersini almış olacak mı?
Birileri hala evrim teorisini reddede dursun, Covid-19 mücadelesinin henüz 5. ayında olmamıza karşın mutasyon geçirdiği, ikinci belki de üçüncü salgın dalgaları yaratabileceği konuşuluyor.
Eğer hala içinde olduğumuz bu süreçten “ben” olarak çıkmaya çalışıyor isek vay halimize…
Eğer bu “ben” konusunda diretirsek, “biz” olup paylaşmayı bilmezsek, o sınırlar kalkmaz ise, o tekamüle erişemez isek, inanın bana Covid-19 dan ölen insan sayısının belki 1000 katı açlıktan ve bunun yarattığı alt psikolojik nedenlerden, ö-le -cek !
Tükenecek diyelim de başlığımızla daha alakalı olsun. Ve yukarıda da vurgulamak istediğim gibi, ders almadan çıkar isek, Covid 19 a şükredeceğimiz günlerden Rabbim korusun bizleri…
Silkinip kendimize gelmeliyiz dostlar. Bunu çoktan yapmalıydık, yine de geç değil. Doğa gerçek bir “ANA”. Hepimiz şahidiz, fabrikaların, araçların durmasıyla hava kirliliğinin azalışına, delmeyi başardığımız ozon tabakasının kendini tamir edişine, denizlerin, suların tekrar berraklaşmasına, kuşların mutluluk cıvıltılarına… Nasılda yeniliyor, nasıl da sarıp sarmalıyor açtığımız yaralarını?
Bu sonu bilinmez süreci bir fırsat olarak görelim. Bir durup düşünelim. Yaradan bize ne demek istemiş olabilir? Bizden ne istiyor olabilir? Beyaz adamın kanını mı? Hayır.
O, içindeki ondan olan özün farkında olan her varlığın, yar ve yardımcısıdır. Yaradan, yarattığının kötü olmasını hiçbir zaman istemedi. Yaratılan O’ nun yolundan saptı. Hala sapanları doğru yola sokmak için uğraşıyor. Verdiği akıl bunun için dostlar.
Şuan Covid-19 nedeniyle kılınamayan Cuma Namazı hutbelerinin sonunda mutlaka okunan Nahl Suresi 90. Ayeti :
Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder; hayâsızlığı, kötülüğü ve zorbalığı yasaklar. İşte Allah, aklınızı başınıza alasınız diye size böyle öğüt veriyor.
Der…
Bu sınavının içindeki evrensel bilgi ve mesajları idrak edip, dünya okulumuzda uygulamamız dileğiyle…
Yaratılan her varlığa, en derin saygı ve sevgilerimle,
Suyun Sesi.
Nahl Suresinin tamamının Türkçesini okuyup düşünmek isteyenler
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Nahl-suresi/1902/1-ayet-tefsiri adresinden ulaşabilirler.
Nasibinde varsa alırsın karıncadan bile ders.
Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî