Ortaya Karışık

Öncelikle şunu belirterek başlayayım okur; yazdıklarım benim şu anki gerçeklerimdir. Hakikatı algılama çabamdır, hakikatın kendisi değil; olamaz da. Bu nedenle beni duyun ama bana inanmayın.Çünkü hakikatin aksine gerçekler değişebilir; “Ben” değişebilir.

Son zamanlarda “Sezgi” ve onu nasıl geliştirebilirim üzerine düşünürken enteresan bir bilgiyle karşılaştım. Aslen bilgi enteresan değil; eş zamanlılık beni yine büyüledi sadece. Elime düşen  kitap (Nil Gün-Çekim Yasası)kişinin frekansını yüksek tuttukça sezginin de gelişeceğini söylüyordu. Aslında yüksek frekanstayken sezginin mesajını duyabiliyorduk; sezgi ruhumuzun fısıldamalarıydı. Bu tanım “Sezgi nedir ki tam olarak?” sorumun tam karşılığıydı, şükran duydum. Onu diğer hissedişlerden ayırabilmek için özelliklerini de sıralamış bir bakmak isterseniz ,burada oralara girmeyeceğim.

Zihnimin sonsuz fikir merdiveninde bir basamaktan diğerine atlarken astrolojide durdum sonra.  Astolojinin benim için anlamı ve işleyiş mekanizması üzerinde düşündüm.Jüpiter tembelleştirebilir, Pluto dönüştürür..Gezegenlerin üzerimizdeki dışsal enerji etkisi kafamda oturmuyordu. İlk önce kanal olduklarını düşündüm sanırım. Şimdiyse kocaman bir sembol olduklarını düşünüyorum.Haritalarımız eşsizliğimizi ve aynılığımızı yansıtıyor birbirimize. İçsel olarak bize ruhumuzun ihtiyaçlarını (isteklerini değil) karşılayabilmek için bohçamızda getirdiklerimizi gösteriyor.

Bohçamızda getirdiklerimiz derken?

Hani bilgisayar oyunlarında karakter yaratırsınız. Belirlenmiş sayıdaki yetkinliği özelliklere bölersiniz.İşte burada bir adalet vardır aslında; herkes eşit sayıda yetkinliğe sahiptir ama bunu özelliklere bölmek bize kalmıştır. İstersek süper zeki olabiliriz ama bu durumda ilişkilenme yeteneğimiz düşük olabilir. Yani hep konuşulan kader ve özgür irade konuları için hem/hem ile cümleler kurmalıyız belki de ; özgür irade hem vardır hem yoktur. Çünkü kader hem var hem yok buradan bakarsak.

Diyelim ki ruhun ihtiyacı egonun sağlıklı gelişimi; o zaman güçlü bir güneş ya da 5. ev vurgusu görüyoruz ve diğer noktalarla olan açılara bakıp muhtemel senaryoları görebiliyoruz. Enerjinin her zaman dengelenmesi gerektiğinden (kutupuluk ilkesi) aynı anda hem baskın hem zayıf özelliklerimizi bunları nasıl dengeleyebileceğimizi öğreniyoruz.

Enerjiyi mistik, soyut bir şey olarak düşünmek rahatsız ediciyse her şeyi saran ve bağlayan bir ağ gibi de düşünebiliriz.Bedenimizdeki fasya ya da etrafımızda bilgi paketlerini taşıyan wi-fi gibi.Onları görmediğimiz olmadıkları anlamına gelmiyor; belki sadece keşfedemedik onları henüz.Kutupluluk ilkesindeki gibi enerji bir tarafta çoğaldıysa dengelemek için diğer tarafı çalıştırmak gerekiyor.Hayat yolculuğunun kefeleri hep eşitlenmek zorunda, bu bir yasa.

Yani gökyüzü cidden de içimizde .Ya da doğduğumuz anda tam üzerimizdeki gök yüzü içimizin bir swot analizi adeta.Baskın ve zayıf yanlarımızın farkında olursak iki tarafın da egemenliğine girmez, aksine onları sevecenlikle yönetebilir miyiz belki de?Tam bir ütopya gibi geliyor değil mi! Ama insan bir taraftan neden olmasın ki? diye de düşünüyor.

Deniyorum sevgili okur, haber ederim.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

You May Also Like